Parlamenter Danışmanları Derneği(PDD) tarafından iş yoğunluğundan kaynaklanan stresi azaltarak, çalışanların gelişim ve verimliliğine katkı sağlamak amacıyla \”Stres Yönetimi Eğitimi\” konferansı düzenlendi. \”Yasama Sürecinde Stres, Kaynakları, Etkileri ve Başa Çıkma Yolları\” konu başlıklı konferans, TBMM Küçük Grup Toplantı Salonu\’nda Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından verildi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, \”Kişi stres yönetimini öğrendiği zaman kendisini de rahatlatabilir. Stres yönetimini öğrenmek, kriz yönetimini öğrenmek demektir. Karar mekanizmalarının başında olan kişiler çözüm üretmesi gereken kişiler olup kaygının ve stresin yüksek olduğu yerlerde görev yaparlar.\” diye konuştu.
Tarhan, İnsan beyninde karar mekanizmalarının bozulması sonucunda insan organlarının ritimlerinde de bozulmalar meydana geldiğini belirterek \”İnsan organlarının ritmi de bozulduğu zaman insan hastalıklarla mücadele edemiyor. Sonuç olarak da kişiye özel hastalıklar ortaya çıkıyor.\” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerinde şunları kaydetti:
“Meclis bir ülkenin karar mekanizmaları demek. Bir kasabanın karar mekanizması, bir köyün karar mekanizması ya da herhangi bir Yönetim Kurulu’nun kara mekanizmaları ne ise bir ülkenin de karar mekanizması o ülkenin meclisidir. Genellikle karar veren ve verilen yerleri bir otobüsün kaptanı, bir uçağın pilotu gibi düşünebilirsiniz. Karar verme noktasında kaygı yüksek oluyor. Kaygının yüksek olması demek de hata ihtimalinin yüksek olması ve bu hatanın oluşması durumunda herkesi ilgilendirmesi noktası önemlidir. Kaygının yüksek olduğu yerlerde gerilim de yüksek olmaktadır. Bunun çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Gerilimin sonuçlarını incelediğimizde stres düzeylerinin yüksek olduğu ortaya çıkıyor.
Stresle ilgili çeşitli ölçekler ve anketler yapılmış. \”Hayat Olayları Ölçeği\” adı verilen araştırmayı incelediğimizde genellikle en stresli olay 100 puan olarak kabul ediliyor. Buna göre bir sıralama yapıldığında; en yüksek puanı kişinin eşinin sadakatsizliği, ikinci sırada ise eşinin ölümü olarak ortaya çıkması ilginçtir.
Düşünün bir insanın eşi tarafından aldatılması bir insanda stres puanı olarak eşinin ölümünden daha yüksektir. Aldatılma endişesi daha çok insanı strese sokmaktadır. Daha sonra ki sıralarda ise iş kaybı ve çocuk kaybı gibi olaylar gelmektedir. Dünyada endüstri dönemi ve teknolojinin gelişimi ile birlikte insanoğlunun da stres durumu ve düzeyi farklılık göstermektedir. 1960\’lı yıllarda Kanadalı bir psikolog stresle beden arasındaki ilişkiyi buluyor. O ilişkide stres altındaki insan beyninin nasıl çalıştığı, beyni ile insanın stresi nasıl yönettiği ile ilgili sonuçlar ortaya çıkıyor.
Stresle ilgili araştırmalar bazı sonuçları doğurmuştur. Bu sonuçlar ile ilgili konuşmak gerekirse, beynimiz vücudumuzu yöneten bir organ ve her organımızın da beyinde biyokimyasal bir karşılığı var. Karaciğerimizin, safra kesemizin ve kalbimizin beyinde bir karşılığı var. Kişi stres altında iken bir şeye üzülürken bu karşılıklar ortaya çıkıyor.
Stres ayrıca kişiye özel durumlar gösterebiliyor. Öyle ki kedisi ölmüş bir insanın hayattan beklentisinin kesilmesi gibi örnekler verebiliriz. Başka bir kişi başka bir nedenle strese girebilir. Bu nedenle stres kişiye özel değişiklikler gösterebiliyor. Böyle durumlarda beyin aşırı stres hormonu salgılıyor ve kişinin hedef organlarını vuruyor. Herkesin hedef organları vardır. Stres yönetimini başaramadığımız zaman stres kimisinin midesini, kimisinin kalbini, kimisinin cildini etkiler. Stres altında olan kişinin kaygı ve endişe sonucunda bazı organları etkilenir ve bu kişiye özel değişiklikler gösterebilir.
Kimi insanın mide ağrıları, kimi insanın kalbi ve kimi insanın da başka organlarında birtakım sorunlar yaratabilir. Yani beyindeki her organın temsil edildiği alan bozulmaktadır. Kişinin üzüntü anında bunlar ortaya çıkıyor.
İnsanda beyin karar mekanizmaları bozulduğu zaman insan organlarının ritmi de bozuluyor. İnsan organlarının ritmi de bozulduğu zaman da insan hastalıklarla mücadele edemiyor. Sonuç olarak da kişiye özel hastalıklar ortaya çıkıyor. Kişi stres yönetimini öğrendiği zaman kendisini de rahatlatabilir. Stres yönetimini öğrenmek, kriz yönetimini öğrenmek demektir. Karar mekanizmalarının başında olan kişiler çözüm üretmesi gereken kişiler olup kaygının ve stresin yüksek olduğu yerlerde görev yaparlar.
Bu insanların çözüm üretmek ve kriz çözmek gibi özel bir potansiyele ihtiyaçları vardır. Kişi orantısız tepki verdiği zaman kriz büyür, orantılı tepki verdiği zaman çözülür. Bir insan nerede, nasıl ve çözüm gerektiren kriz durumlarında ne yapacağını biliyorsa öfke kontrolünü, dürtü kontrolünü, duygu kontrolünü, davranış kontrolünü öğrenmişse stresini yönetebiliyor demektir. Bu durumdaki kişiler streslerini yönetebildikleri gibi çözüm noktasında da başarılı olan insanlardır.
Ayrıca insan beyni sosyal bir varlık olarak kodlanmış. Yalnızlık insana bir işkence gibi geliyor. Örneğin, bir insanı 15 gün hücrede bıraktığınızda akıl sağlığı bozulabiliyor. Böyle insanlar kendi kendilerine konuşarak ayakta kalmaya çalışabiliyorlar ama eğer konuşma ihtiyaçlarını gideremezlerse akıl sağlıkları bozulabiliyor. İnsanın kendi kendine konuşarak rahatlamaya çalışması psikolojik rahatsızlık olarak görülemez. Genelleme yapmak doğru olmasa bile herkesin hayatında bu mümkün olabilir. Özellikle sosyal zekâsı yüksek kişilere en büyük işkence, yalnız kalmalarıdır. Böyle kişiler daha çok konuşurlar. Hiperaktif ve aceleci kişilerde bu durum daha çoktur. İnsan kendi kendine konuşurken farkındaysa bunun bir sakıncası yok. Bu bir stres azaltma tekniğidir, eğer farkına varmıyorsa hastadır.\”
TBMM\’de düzenlenen konferansa Milletvekilleri, TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Haydar Çiftçi, Milletvekili Danışmanları, Meclis Bürokratları ve çok sayıda personel katıldı.